31 Ekim 2011 Pazartesi
Doga Tarihi Müzesi´ne Bir Göz Atalim...
Yavrularimla yeni bir aileyi arkadas edindik. Bu aile kim mi? Sumeyra ile ayni sinifa giden arkadasi Nisa´nin ailesi... Ogluma uygun kibar bir erkek arkadas ve kizima uygun tatli bir kiz arkadas edinmis olduk. Biz anneler de cocuklardan geri kalmadik tabiki.
Ben yavrularimi elimden geldigi kadar her hafta sonu gezdirmeye calisiyorum. O cumartesi de Doga Tarihi Müzesine gitmeye karar vermistik. Aklimiza yeni arkadaslarimizi davet etmek geldi. Onlar da bizleri kirmadilar. Hep beraber harika vakit gecirdik.
Fosillerden tutunda kocamaaaaaaaaaan dinazor iskeletlerine kadar herseyi incelemeye calistik.
Bu hayvanlarin günümüzde yasamadigina sükretmedik desem yalan olur. Biz onlari müzede ziyaret etmekle yetindik, canlilarini görmeyi hayal bile etmek istemedik dogrusu :)
Müzedeki tüm gördüklerimiz hakkinda elektronik bilgi kutucuklarindan yararlandik. Ama bu sistemden ziyade oglum Muharrem bizi bilgilendirdi. Masaallah minik bir Prof. gibiydi. Anlattiklarindan cok keyif aldik.
Cocuklarin bu gibi gezilerde hem eglendiklerini hem de bilgilendiklerini gözlemledim.
Hem okul hayatlarinda da islerine yarayacak bilgiler toplamis oldular.
Oglum Muharrem özellikle cok iyi oldugu alanda yani gezegenler hakkinda arkadasiyla oldukca uzun sohbetler yapti.
Asagidaki kuslari da cok ilginc buldum. Ilk etapta bunca ölü kusun yanyana dizilmis hali bir garip geliyor insana fakat o rengarenk ahenke insan kendisini kaptirinca Allah´in ne mükemmel bir yaratici oldugunu düsünüyor.
Renklerin her tonuna rastlamak mümkün...
Bunun gibi bir cok ilginc kare vardi müze de...
Her biri Allah´in yüceligini vurguluyordu...
Hem inancimizi saglamlastirdik, hem bilgi edindik, hem gezdik, hem eglendik, hem de yeni arkadasligimizi pekistirdik... daha ne olsun... :)
Her yavrunun böyle bir müzede bu tür izlenimler yapmasini tavsiye ederim... Inanin cok faydasini göreceksiniz...
Selametle...
25 Ekim 2011 Salı
Van... Dayan...
Basimiz sagolsun...
En cok sevindigim haber...
En cok üzüldügüm haber...
23 Ekim 2011 Pazar
Hayal Gibi Istanbul...
Bu sene ikinci kez vatana dogru yol aldik yavrularimla... Bu sefer misafirlerim de vardi yanimda. Cok sevdigim filistinli bir arkadasim ve ailesini Istanbul´da gezdirme firsati buldum. Zaten hayran oldugum bu güzide sehri bu sene ikinci kez gezebilmenin mutlulugu icerisinde harika bir sonbahar tatili gecirdik.
Duraklarimizdan ilki Ortaköy oldu. Aksam vakti o harika bogaz görüntüsünde Istanbul´u yasamaya basladik.
Sonra Dolphinarium´a ugradik. Iki büyüklerimiz yunus baliklariyla yüzdüler. Kücük yavrularimiz da cok heveslendiler fakat malesef onlarin yaslari yunus baliklariyla yüzmek icin coook kücüktü. Muharrem ve arkadasi o anlari doyasiya yasadilar.
Muharrem önce pek istemedi, sanirim yunuslardan biraz ürkmüs olmali. Ama benim israrlarim sonucu cesaretini kazandi ve sonra "iyiki de beni zorlamissin anne, cok tesekkür ederim" dedi.
Bu arada bebegimi iyice sarip sarmaladim. Ne de olsa bogaz turu serin olacakti. Rüzgar yavruma zarar verebilirdi. Misil misil uyuyan yavrumda bogazin keyfini cikardi.
O muhtesem sehri her seferinde denizden izlemek icin turlara katiliyoruz. Bu sefer de farkettimki ne kadar gezersem gezeyim Istanbul´a doyamiyorum.
Artik onlarda her firsatta Türkiye hakkinda konusuyorlardi. Amacim kuzucuklarima vatan millet bayrak sevgisini yerlestirmekti ve her sene Türkiye´ye yapilan tatillerle bunu basardim saniyorum.
Bogaz turu sonrasi balik ekmek yemek vazgecilmezimiz. Ne de olsa bu da Eminönü´ne ait bir adet haline gelmisti.
O gün 3 Ekim oglumun dogum günüydü. Kac gün evvelinden baslamisti sormaya "anne dogum günümü kutlamayacak miyiz?" demeye. Ben her seferinde onu umursamaz bir tavir takinmaya calistim. Ona bu tatili hediye ettigimi söyleyerek onu gecistirdim hep.
Cok üzülmüstü. Onu unuttuk sanmisti. Halbuki biz ona sürpriz bir parti hazirliyorduk. Ama herkes ona rol yapiyordu.:) Nitekim o aksam arkadaslar evde toplandik. Bize yine cok sevdigimiz baska samimi bir arkadasimiz daha katildi. Onun yavrusu da oglumun bebeklikten beri arkadasiydi.
Nitekim Muharrem´i disari alisverise yollayarak tüm odayi süsledik. (Süsleri taa burdan alip valize yerlestirmistim.) Sonra onu isiklar kesildi bahanesiyle iceri aldik... veee birden tüm isiklari acarak sürpriz bir parti hediye ettik :) cok ama cok mutlu oldu... hem arkadaslari oradaydi, hem de her sekilde hazirlanmistik... ayrica ne zamandir almak icin para biriktirdigi Nintendo 3 DS´i ona hediye olarak almistim.... daha ne olsun, hem Türkiye´de hem de harika bir parti ile dogum gününü kutluyordu...
Cocuklarin en hoslandiklari yerlerden biride Miniatürk´tü. Gecen sene de gittigimizde cok hoslanmislardi.
Helede kücüklarin masal agacinin agzini gözlerini oynatarak anlattigi masaldan cok agaca hayran kalmalari görülmeye degerdi. :) Agizlari acik bakakaldilar. :)
Ayni gün Eyüb Sultan camisine bakan kebapcilardan birinde güzel bir aksam yemegi yedikten sonra cayimizi icmek icin teleferikle Pierre Loti´ye ciktik.
Ne zamandir Büyükada´ya ugramamistim. Sevdigimiz diger arkadasimizda bize katildi ve harika bir vapur yolcugu ile ada gezimizi baslatmistik olduk.
Büyükada´da akrabalarimiz olmasina ragmen onca misafirle kimseciklere duyulmadan gezip dönmeyi planladim.
Diger gün kahvaltida haberleri dinlerken Basbakanin annesinin vefatini ögrendik. Biz de o gün Fatih camisini ve civarini gezmeyi planliyorduk.
Cenazi namazi burada kilinacagi icin Fatih caminde hazirliklara basladilar. Bizde bu arada ziyaretimizi yapmis Fatih Sultan Mehmet´in Kabrine dogru yol almistik. En cokta burada duygulandim. Bir cihan padisahinin önünde durmak iliklerime kadar beni duygulandirdi.
Filistinlilerin basbakanimiza duyduklari samimiyeti anlatmaya gerek yok. Benim arkadasimda basbakana hayranlik duyanlardan. Illaki tutturdu ben de cenazeye katilacagim diye. Biz de Karacaahmet mezarliginin yolunu tuttuk.
Ben bebek arabasiyla kalabaligi asamayacagimi anlayinca arkadasa "sen git" dedim, "gidebildigin yere kadar git, ben seni burada bekliyor olacagim." Arkadasim tüm engelleri asarak basbakanin yanina kadar ulasti ve ona bassagligi dileyerek fotograf bile cektirdi... Ona bu isteginde yardimci olabildigim icin cok mutlu oldum. Ne de olsa bizim vatanimizla ilgili birini bizden de cok seviyordu.
Ayni gün hep beraber Camlica Tepesine cikip Istanbul´u bir de bu tepeden izleme imkani bulduk. Muhtesem bir görüntü ile caylarimizi yudumladik.
Aksam olunca dogruca Mecidiyeköy´deki Cevahir alisveris merkezinin yolunu tuttuk.
Arkadasla alisverisler yaptik. Oldukca yogun gecen günün ardindan Sisli´de kalmak icin tuttugumuz evimize cekildik ve ertesi gün icin dinlenmeye koyulduk.
Bu yerlere gelince benim yavular her zamanki gibi osmanli macunu isteriz diye tuttururlar. Tabiki ben de onlardan asagi kalmadim.
Su güzel ve tarihi mekanda alni secdeye koymamak olmazdi. Yavrular bir kac secdede Sultanahmet´i iclerine sindirdiler.
Istanbul´la sessiz sedasiz vedalasma vakti gelmeye baslamisti... Hüzünlenerek bu güzel sehre elveda dedik... :(
Istanbul´dan sonraki duragimiz Yalova oldu. Burada da Termal kaplicalari baslica olamz üzere iki gün boyunca gezdik. Fakat günlerimiz yagmurlu gectigi icin uzun vadeli gezilerimizden vazgecmek zorunda kaldik.
Havaalaninda ictigim bir kahve ile veda ettim vatanima... anladim ki tüm bu heyecanli gidis gelisler beni daha cok o topraklara bagliyordu... ve günün birinde artik bu hasreti bitirip kendi vatanimda yasamayi aklima yerlestirmeye basladim... Her zamanki gibi ucak havalanip asagida tüm ezanlari, minareleri, sevdiklerimi... birakirken benim gözlerimde hasret kokan damlaciklar vardi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)